Şeyh Hamdullah
Aslen Buharalı olup Timur zulmü üzerine Anadolu’ya göçerek Amasya’ya yerleşen Sühreverdiyye meşâyihinden Mustafa Efendi’nin oğlu olarak tahminen 1433-1434 yıllarında Amasya’da dünyaya gelen Hamdullah Efendi, ailesinin sâyesinde iyi bir eğitim aldı. Bu esnâda hüsn-i hatta ilgi duyarak, dönemin nâmlı hattatlarından Hayreddîn Mar‘aşî’den aklâm-ı sitteyi meşkederek icâzet aldı.
Hocası münâsebetiyle bağlandığı Yâkut Ekolü’nde ilerleyebilmek için onun yazılarını toplayan Şeyh Hamdullah, istidâdı ile kısa zamanda hüsn-i hatta şöhret sahibi olmaya başladı. Nitekim bu sâyede, o sıralar Amasya Vâlîsi olan Şehzâde Bâyezid’in takdirini kazanarak meclisinde kendisine yer buldu. Hatta bir müddet şehzâdeye meşk hocalığını dahi yaptı.
Hattat Şeyh Hamdullah
Şehzâdenin 1481 yılındaki cülûsunun ardından, onun daveti üzerine İstanbul’a giderek, Okmeydanı’ndaki Okçular Tekkesi’ne şeyh oldu. Zira okçulukta da oldukça mâhir olup Okmeydanı’nda H. 911/M. 1505 tarihli menzil taşı vardır ki, mezartaşı ile aynı forma ve tarih farkı ile aynı yazıya sahiptir.
Ayrıca sultânın Topkapı Sarayı’nda te’sis ettiği meşkhânede saray efrâdına hat tedrîsi ile meşgul oluyordu. Bazı günlerde de Fîruz Ağa Mektebi’nde sıbyâna hüsn-i hat dersleri veriyordu. Bu vazifeleri karşılığında da Zigetvâr – başka bir kaynağa göre Sarıgâzî Köyü – civârındaki iki köyün tımârı kendisine tahsîs edilmişti.
Şeyh Hamdullah Hayatı
Bu arada muhiblerinden Sofî Alî Çelebi ile akrabasından Amâsî Hayreddin Çelebi ile yaptığı hüsn-i hat sohbetlerinden – ki her ikisi de hüsn-i hattın dekayıkına vâkıf hattatlardandı – ve Sultân Bâyezid’in, saray hazinesinden çıkararak kendisine vermiş olduğu Yâkût-ı Musta’sımî ve Abdullah Sayrâfî’nin yazılarından etkilenerek, Yâkût Üslûbu’nun sertliğini kırarak yazıya yeni bir mîzân katan kendi vadi’ini te’sis etti. Ayrıca satır nizâmı üzerine eğilerek harflerin ve kelimelerin bütün içerisindeki görünüşlerini mükemmele ulaştırmaya çalışan ve bunda da muvaffak olan Şeyh Hamdullah, Türk hat san‘atının gelişiminde önemli bir mevki’e sâhip olan ve Hafız Osman’a kadar egemen olan bu yenilikleri sâyesinde, çağdaşları tarafından, haklı olarak “kıbletü’l-küttâb” lâkabı ile yâd edildi.
Bu nedenle Sultan Bâyezid ve oğlu Yavuz Sultân Selîm zamanlarında büyük hürmet gören Şeyh Hamdullah, “hezârfen” ünvânına bî-hakkın lâyık olacak çok yönlü bir kişiliğe sahip idi. Nâmına menzil taşı diktirecek kadar iyi bir okçu olmasının yanı sıra, ünlü bir şâhin avcısı ve iyi bir yüzücü idi. Ayrıca terziliği de dillere destân idi. Aynı zamanda ehl-i târikat ve sofî-meşreb olduğu, üstün meziyetlerine rağmen hiçbir zaman kibire kapılmayıp tevâzu ile müştehir olduğu, tanıyanların şahâdeti ile âyân olmuştu.
Şeyh Hamdullah Kimdir
Seksenli yaşlarında olduğu hâlde 1526 yılında vefât etdiğinde Karacaahmed Mezarlığı’nda, akrabasından Sofî Alî Efendi’nin yakınına defnedilen Şeyh Hamdullah’ın mezarı, sonradan yetişen hattatlar için âdetâ bir mâbed olmuş, birçoğu da ölümlerinden sonra yanına gömülmeyi vasiyet etmiştir. Bu yüzden mezarının bulunduğu ada, “Hattatlar Sofası” olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan yazı meşkine başlayan birinin, yeni açtığı bir kalemi onun mezarı yanında toprağa batırıp bir hafta bekletmesi ve ilk yazı satırını bu kalemle yazması âdettendi.
Şeyh Hamdullah‘ın mezarı üzerine vasiyeti üzerine mezartaşı konmamış idi. Ancak mezarını ziyaret etmek isteyenlerin zorluk yaşaması üzerine bugünkü taş dikilmiş, ancak yazısız bırakılmıştı. 17. yüzyılda Şahin Ağa adında bir hattat bu mezartaşını ona yakıştıramadığından üzerine bugünkü yazıyı yazmak istemiş, Şeyh’in vasiyetini hatırlatanlara da kulak asmamıştı. Nitekim yazıyı hakkettirdikten bir hafta sonra da ansızın vefat etmişti.
Sizde Antikalarınızı Değerinde, Nakit Olarak Satmak için, Aşağıdaki seçeneklerden Bizlere ulaşabilir. Antika Hakkında Bilgi Alıp, Anında Antikalarınızı Satabilirsiniz. Detaylı Bilgi İçin İletişime Geçiniz..
Şeyh Hamdullah Sanat Anlayışı
Şeyh Hamdullah‘ın hayatı boyunca 47 Kur’an-ı Kerîm yazdığı bilinmekte olup bunlardan 20 adedi günümüze intikal etmiştir. Ayrıca yüzlerle ifâde edilen sayılarda en‘am, evrâd ve cüz ile binlerle ifade edilen kıt‘a kaleme almıştır. Bunlar Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen müzelerini süslemektedir. Ancak eserlerine nâdiren ketebe koymuş ve bunlarda da “ibnü’ş-şeyh” ibâresini kullanmıştır.
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi’nde, Fâtih Sultân Mehmed Hân için istinsâh etdiği Kitâbü Huneyn bin İshâk fi’l-Mesâ‘il-i ve Evcibetihâ fi’t-Tıb ve Kitâbü Mesâlihi’l-Ebdân ve’l-enfüs fi’t-Tıb adlı eserleri vardır. Fîruz Ağa için nesihle istinsah etdiği en‘amı ise Atatürk Kitaplığı’ndadır. Bâyezid Cami’nin mihrâbı ve cümle kapısı üzerindeki kitâbeler ile ana kubbesi içindeki yazılar. İstanbul’adki Fîruz Ağa ve Dâvud Paşa ile Edirne’deki Bâyezid cami’lerinin inşâ kitâbeleri de ona aittir. Edirnekapısı üzerindeki kelime-i tevhîd levhâsı da onun elinden çıkmış olmakla birlikte bugün mevcûd değildir.